TRT Hafif Müzik Denetleme Kurulu
1977 yılının sonbaharı olmalı, TRT Müzik Dairesi yetkilileri beni arayıp, hafif müzik denetleme kurulunda görev yapmamı istediler, kabul ettim. Haftada bir gün Ankara’ da TRT’ de toplanıp şarkıları dinliyor ve “yayınlanır” ya da “yayınlanamaz” diyorduk. Bu kararları TRT’ nin hafif müzik ilkeleri doğrultusunda alıyorduk, Müzik Dairesi bizlere bu ilkelerin neler olduğu hakkında önceden yazılı bir bilgi iletmişti.
Kurul sekiz kişiden oluşuyordu: TRT Müzik Dairesinden bir yetkili, Ankara Devlet Konservatuvarından iki besteci, iki hafif müzik sanatçısı, bir TRT müzik programcısı, ve, TRT Hukuk Dairesinden iki hukukçu.
Şarkılar dinlenir, söz-müzik uyumuna dikkat edilir, bestenin, form ve ezgi özellikleri belirlenir, çok seslilik ve çalgılama açısından değerlendirilir, yorumcunun ses özellikleri ve yorumu dikkate alınırdı. Ayrıca söz denetimi, hukukçular tarafından gerçekleştirilirdi.
Kurulda uyumlu bir beraberlik vardı. İleriye dönük olarak, özel radyo ve televizyonların devreye girebileceğini düşünür ve şimdiden bu doğrultuda neler yapabileceğimizi sıkça tartışırdık. Ben kurulun basın sözcüsüydüm, İstanbul’ a döndüğümde, o zamanın sayıları az olan dergi ve gazeteleri beni aradıklarında bilgilendirirdim.
Toplantılarımızın basına ve sanatçılara açık olmasını düşündüm, ve kurulumuzun “denetleme” görevinin “danışma” şekline dönüşmesinin, daha şeffaf ve demokrat bir yaklaşım sergileyeceğine inandığım için, kurulumuzu “danışma kurulu” olarak değiştirebileceğimizi arkadaşlarıma aktardım. Şarkılar hakkındaki görüşlerimizi müzik dairesine yazılı olarak bildirecektik, onlar bu raporları program yapımcılarına ileteceklerdi, yapımcılar da, özgür iradeleriyle bu görüşlerimizi inceleyip, programlarına hangi şarkıları ya da sanatçıları alacaklarına karar vereceklerdi, belki de bizim görüşlerimizi hiç önemsemeyeceklerdi, o zaman müzik dairesine karşı savunmalarını tek başlarına yapacaklardı. Bu önerilerim diğer kurul üyeleri tarafından olumlu karşılandı ve biz toplantıları basına ve sanatçılara açık hale getirdik. Gelip izliyorlardı, ancak toplantı bitiminde bizlerle konuşup görüş bildirebiliyorlardı.
Buradan, bende çok olumlu anılar bırakmış olan bu demokrat, değerli kurul üyelerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Kurulumuza, bir arabesk sanatçısının bestesi, bir pop müzik sanatçısının yorumuyla gelmişti. Çok güzel bir orkestrasyon yapılmıştı, ve biz bu parçaya “yayınlanır” kararı vermiştik, sanırım o sanatçı hanım, bu şarkıyla büyük üne kavuşmuştu, ve bu durum bir süre tartışılmıştı; “TRT nasıl arabeske izin verir?” diye.
Aynı dönemde, bir diğer erkek sanatçının beş şarkısı geldi kurulumuza. Bunlardan iki ya da üç tanesinin sözleri Nazım Hikmet’ e aitti. Parçalardan dört tanesi müzik denetimden geçti, bir tanesi, söz-müzik uyumsuzluğu nedeniyle kaldı. Ancak beş şarkıdan ikisi, hukukçular tarafından TRT yayın ilkelerine uymadığı gerekçesiyle “yayınlanamaz” şeklinde değerlendirildi. Özetle, iki, ya da üç şarkı, “yayınlanır” görüşüyle müzik dairesine bildirildi. Türkiye’ de ilk defa, Nejat Çetinok’ un hazırlayıp sunduğu bir müzik programında, TRT yayınlarında, Nazım Hikmet şarkısı çalındı, şarkıyı sunarken heyecanı ,sesinden belli oluyordu.
Ve, 1978 yılının ilkbaharında benim görevime son verildi, bu kadar şeffaflık ve demokrasi fazlaydı.
Dönem dönem, benim geçmişteki kurul üyeliğimle ilgili olarak, bazı medya mensupları ve sanatçıların “ahlâklı!…” yaklaşımlarına tanık oluyorum. “T. Selçuk denetleme kurulunda bizim şarkılarımızı yasakladı” diyenlere, “T. Selçuk tek seçici miydi, kurul diyorsunuz, başka üyeler yok muydu, diğer üyeler nasıl bir görüş bildirmişler, araştırdınız mı?” diye sorman gerekir medyacı kardeşim, sorman gerekir ki, biz seni “ahlâklı” medya mensubu sınıfına koyalım.
Sevgili okur, ben, Münir babayı çok dikkatle izlemiş, “şeytan gibi uyanık” bir çocuk olarak, bazı meslektaşlarının, ona nasıl büyük bir kıskançlık, hayranlık ve çaresizlikle baktıklarını yakından bilen bir kişiyim.
Zirveler yalnızdır, güneş önce onların alnına doğar, alttakiler ışığı ve sıcaklığı ancak öğleye doğru alırlar, bu acı verici bir duygudur, “rahmetten” nasipsiz yürekler, bunu kin ve nefrete dönüştürürler.
Mutlu ve sağlıklı bir yıl diliyorum, Allah hepimize akıl fikir ihsan etsin, önümüzdeki günlerde buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız olacak. Hoşça kalın kardeşlerim….