Teferruat Ziyaretler

Değişik zamanlarda, ülkemizi ziyaret eden krallar, kraliçeler, devlet başkanları olur, gazetelerden, televizyonlardan takip ederiz. Sevgili Ata’ mızın maddi anlamda dinlendiği anıt mekana gider, (manevi anlamda dinlendiği yer yüreğimizdir), hem O’ na, hem de bir anlamda bizlere saygılarını sunarlar. Bu ziyaretçilerin bazıları Çanakkale’ de, Kurtuluş savaşında bozguna uğrattıklarımızdandır, ya da Osmanlı coğrafyasının uzun dönemler parçası olmuşlardır. Ancak bir köy kadar küçülmüş olan dünyamızda, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda yeni ilişkiler oluşturmak için atılan adımlar gibidir bu ziyaretler.

Son bir yıl içerisinde, Arap ülkelerinden gelen bazı yöneticilerin, bizleri taciz etmek istercesine, bu nezaket ziyaretini yapmak istemediklerini görmekteyiz. Bu yakışıksız davranışın özünde yatanları düşünme gereği duydum.

* Dünyadaki tek Müslüman, laik ve demokrat ülke olan Türkiye’ mizin, bu despot yöneticiler gözünde kötü örnek oluşturduğunu gördüm.

* Tarihin en yakışıklı devrimcisinin manevi huzurunda ezileceklerini bildikleri, ve “aynalar yalan söylemediği için”, bu ziyareti yapmadıklarını düşündüm.

* Ülkemizi rahatsız edecek her davranışın onların gözünde makbul olacağını hissettim.

* Gelişmiş demokrat ve laik bir Türkiye’ nin, onların saltanatları önündeki en büyük engel olduğunu
bir kez daha anladım.

Bu yazdıklarım, onların temsil ettiği toplumun bu davranışları onayladığı anlamına gelmez. Ahlaklı halklar kardeştirler. Halkların ahlaksız olan kesimleri savaş ve düşmanlık çığırtkanlığı yapar.

Ancak bir nokta bana daha da önemli geldi, hatta çok, ama çok önemli geldi; yöneticilerimizin bu durum karşısındaki tepkileri.

Teferruat, bir anlamda, önemsiz ayrıntı olarak değerlendirilen bu durum, benim, yöneticilerimizi bir daha değerlendirmemi gündeme getirdi. Bu kardeşlerimiz acaba hangi dürtüyle böyle bir ifade kullandılar?

*Siyasi turistlerin bu davranışını yakışıksız bulan, yayılmacılara, işgalcilere karşı verilmiş olan Bağımsızlık Savaşımızı önemseyen, Cumhuriyete ve Devrimlerine yürekten bağlı olan yurttaşlarımızı da “teferruat” olarak gördüklerini anlatmak için kullanılmış olabilir bu tanımlama.

*Almış oldukları oylar doğrultusunda, bundan böyle alacakları kararlar, yalnızca kendi tercihlerini yansıtacaktır her konuda. Toplumun diğer yarısı teferruattır, demek istemiş olabilirler.

*Asıl olan yalnızca mevki, ticaret, kazanç ve siyasi çıkarlardır, bunların dışındaki her şey, ulusal onur, saygınlık gibi değerler, çağdaş dış ilişkiler anlayışının dışındadır, demek istiyor olabilirler.

*Bütün bunların ışığında, her ne pahasına olursa olsun, iktidarda kalmaktır önemli olan, gerisi teferruattır, gibi bir düşünceleri olabilir.

*Bu söylem ve davranışlar, kişisel anlamda, her konuda hayata bakışlarının doğal bir sonucudur diye de düşünebiliriz.

Yönetimde söz sahibi konumunda olan bu kardeşlerimizin, ortak manevi değerlerimizi oluşturan konularda daha özenli olmaları gerekir. Siyasi görüşlerini paylaşmasak da, onlara, bizleri seçim yoluyla temsil etme hakkını kazanmış insanlar olarak saygı duymak isteriz. Aksi koşulda, birer teferruat olarak siyasi tarihimizdeki yerlerini alacaklardır.
Bütün bu sıkıntıları yaşamamak adına, Ata’ mızı ziyareti, hiçbir protokol kuralına bağlamadan serbest bırakıp, dostu düşmanı protokolsüz tanısak, gelen devlet büyükleri, bu büyük devrimciyi kendi rızasıyla selamlasa, biz de konuğumuzu gönlümüzde özel bir yere koysak.
Başucu kitabımızda ziyaret önemli bir yer tutar. Davet edildiğiniz yere gitmek bir saygı ve değer ifadesidir, ayrıca kalıcı dostlukların oluşmasına katkıda bulunur.Ziyaret edilecek eve, açık dahi olsa, arka kapıdan girmemek, aile büyüğü, reisi, evin erkeği olmadan ziyaret etmemek, gerek davranış, gerek konuşma, gerekse misafirlik süresinde, saygılı olmak, ölçü ve edebe özen göstermek önemlidir.
 
Kısacası; saygısız, ölçüsüz, edepsiz bir ziyaretçi, ya da misafir olmamalıdır insan.

Ailemden aldığım Müslümanlık terbiye ve ahlak anlayışının, Arap ziyaretçilerimizin aynı konudaki terbiye ve ahlak anlayışlarından farklı oluşu beni mutlu etti. Kuran’ daki İslam’ ı, bana doğru öğretmişler diye düşündüm.

Bir kez daha, bana ahlaklı insan olmanın, zulme karşı durmanın erdemlerini, yaşamları ve öğretileriyle aktaran, iki eşsiz Mustafa’ ya, bizleri yetiştirenlere, aileme, saygılarımı,şükranlarımı sunuyorum. Yaşayanlara Allah uzun, sağlıklı ömürler versin, artık aramızda olmayanlar nur içinde yatsınlar.

Her zamanki sevgi, saygı ve dostluk duygularımla Allah’ a emanet olun, O’ nun en eşsiz armağanı olan Aklınıza emanet olun, ama hangi Akıla, Ahlak ışığındakine. Çünkü ahlaksız Akıl, atomu parçalar,
Hiroşima’ yla Nagazaki’ nin tepesine bırakır.

Ağustos ayı, atom bombasının atılışının altmış üçüncü yılı, on binlerce insan öldü, yandı, sakat kaldı. Ancak bombacının zihniyeti değişmedi, komşumuzda bir buçuk milyon insan öldü, ve bizler sınırlarımızı açıp bu ölümlere katkıda bulunacaktık.

Kardeşlerim, her türden ayrılıklarımızı güzellik toprağına ekelim, zulme karşı dik duralım, zalime baş eğmeyelim.