Putperestlik… Ana Dil ve Demokrasi
PUTPERESTLİK
… ANA DİL…
*** Ana,…sanki eşsiz Yaradan’ın yeryüzündeki yansıması, doğuran, besleyen, büyüten, koruyan, bağışlayan, emek veren, …“hayırdan ve barıştan yana” öğütleyen…
*** Dil,…hayvandan ve bitkiden ayıran, onlardan farklı ve üstün kılan, insanın düşünen bir varlık olduğunun en gerçek kanıtı, eğer “Ana” kavramıyla bütünleşecekse, “hayırdan ve barıştan yana” duygu ve düşünceleri söyleyen…
*** Bir çocuk düşünün, annesi onu kendi ülkesinde doğurmak istememiş, hamile olduğunu saklamış ve başka bir ülkeye gidip orada doğum yapıp çocuğunu evlatlık vermiş. O çocuk annesinin dilini bilmiyor, anne bildiği kadının dilini öğreniyor ve o dille yaşıyor, üretiyor, paylaşıyor ve anne bildiğinin öğüdü doğrultusunda “hayırdan ve barıştan yana” işler yapıyor. Bu çocuğun “ana dili” hangisidir? Kendisini şu ya da bu nedenle terk etmiş, emek vermemiş kadının dili mi, yoksa onu bağrına basmış ve merhametle yetiştirmiş ve emek vermiş olan kadının dili mi?
*** Bir aile yurt dışına göç ediyor, orada çalışıyor, yaşıyor ve çocuk sahibi oluyor. Çocuk, evde ailesinin diliyle konuşuyor, ancak eğitimi, yaşadığı ülkenin diliyle oluyor doğal olarak. Bu çocuk büyüyor, meslek sahibi oluyor ve yaşadığı ülkenin diliyle “hayırdan ve barıştan yana” işler yapıyor ve bu ülkenin bir yurttaşıyla aile kuruyor ve çocuk sahibi oluyor. Yani “ana diliyle” değil, sonradan edindiği “yaşam diliyle” hayatını sürdürüyor ve bu yaşam dili, ileride çocuklarının “ana dili” oluyor. Bu örnekteki kişinin “ana ve dil” kavramına yakışan dili hangisidir? Ürettiği, paylaştığı, emek verdiği haksızlıklara karşı çıkarken kullandığı, “hayırdan ve barıştan yana” işler yaptığı dil mi, yoksa ana-baba evindeki dili mi?
*** Yabancı ülkede çalışan bir emekçi, o ülkedeki sorunlarını halletmek için, devlet dairelerinde “resmî dil” kullanmak durumunda, ana dili ya da yaşam diliyle sorunlarını çözmesi mümkün olamaz. Bir sivil toplum üyesi, ya da çalıştığı iş kolunun temsilcisi olduğunu varsayalım, “hayırdan ve barıştan yana” mücadelesi için
emek verirken “resmî dili” kullanmak zorundadır.
*** Bir uzman, mesleğinde yol alabilmek için, yayınların bol olduğu bir dili bilmek durumundadır, diyelim ki bu dil İngilizce. Kendi alanında “hayırdan ve barıştan yana” emek verip yapacağı araştırmalarda bu dil ona destek olacaktır, bu dil de “yardımcı dildir”.
*** Annenizden öğrendiğiniz dille “şerden ve savaştan yana” bir söylem geliştiriyorsanız bu sizin “yabancı dilinizdir”, çünkü bu dil emek ürünü değildir ve insan olana yakışmaz.
…Yaşam dilinizle “şerden ve savaştan yana” konuşursanız bu sizin “yabancı dilinizdir”, çünkü bu dil emek ürünü değildir, insan olana yakışmaz.
…Resmi dili “şerden ve savaştan yana” kullanırsanız bu sizin “yabancı dilinizdir”, çünkü bu dil emek ürünü değildir, insan olana yakışmaz.
… Yardımcı dilinizi “şerden ve savaştan yana” geliştirirseniz bu dil sizin “yabancı dilinizdir”, çünkü bu dil emek ürünü değildir, insan olana yakışmaz.
*** Hangi dili kullanırsanız kullanın, emek verip “hayırdan ve barıştan yana” haykıracağınız dil “ANA DİLİNİZDİR”, çünkü insan olana yakışan dil, bu dildir.
***ANA DİL “AHLAKLI İNSANLARIN” ORTAK DİLİDİR…
… YABANCI DİL “AHLAKSIZ İNSANLARIN” ORTAK DİLİDİR…
…ve DEMOKRASİ
*** Su, yaşam için ne kadar vazgeçilmezse, demokrasi de, daha güzeli bulunana kadar aynı ölçüde değerlidir.
…Ancak:
*** Su, belli bir derecenin üzerinde ısınır ve kaynamaya başlarsa, haşlar ve öldürür…
*** Su, yüzme bilmiyorsanız, boğar öldürür…
*** Su, kar olur çığ olur düşer, öldürür…
*** Su, buz olur, dondurur, öldürür…
*** Su, buhar olur, boğar, öldürür…
*** Su, sis olur, köreltir, öldürür…
*** Su, anafor olur, yutar, öldürür…
*** Su, sel olur, yıkar, sürükler, öldürür…
*** Su tsunami olur, yıkar, boğar öldürür…
İşte bu nedenledir ki, “Ana dil ve Demokrasi” kavramları, AKIL, VİCDAN, DUYARLILIK, ve EDEP ve ÖLÇÜ sahibi insanların ağzına yakışır.
…. “Ana Dil ve Demokrasi” kavramlarını, “kişisel ihtirasları” ve “ait oldukları çıkar gurupları” doğrultusunda değerlendiren ve kullanan ahlaksızlar!…, eşsiz Yaradan bu
topraklardan rahmetini esirgemediği sürece, bu güzel ülkede yaşayan “ahlaklı Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşları”, aydınlık günlere olan inancımızı yitirmediğimiz sürece “MELUN
EMELLERİNİZİ GERÇEKLEŞTİREMEYECEKSİNİZ”.