Münir Nurettin Selçuk Eserlerinin Seslendirilmesine Dair
Münir bey, Osmanlı’ nın süzülmüş soylu birikimiyle, Cumhuriyetin devrimci coşkusunu birleştirmeyi başarmış bir sanatçıdır. Ses olarak, Yaradan’ nın yüzbinlerce kuluna verebileceği zenginlik kendisine armağan edilmiş: ses genişliği, ses rengi, ses gücü ve nefes. Bunlara, Osmanlı’ nın son ustalarından devir alınan, Türk Musıkisi “Ahlakı” eklenmiş, meşk edilen eser birikimi ve üslûp olarak. Bununla yetinilmemiş, Mustafa Kemal’ in devrimci dürtüsüyle, batı lirik sanatının yöntem ve incelikleri Paris’ te geçirdiği yıllarda edinilmiş. Yani, Allah vergisi, artı doğru yöntemlerle çalışma, doğu-batı özümsenmesi ve en önemlisi, bütün bunların kime, neye hizmet edeceğine karar verdiren “AHLÂK”.
Son yıllarında konuştuğumuzda, bana, Paris operasından kontrat teklifi aldığını söylemişti. Ben hayretle, neden böyle bir teklifi kabul etmediğini sormuştum. O dönem insanlarının vakur duruşuyla bana, ” O zaman kim Münir Nurettin olacaktı ” demişti. Büyük bir emek ve özveriyle elde ettiğiniz birikimi, kimin hizmetine sunacağınız konusunda size yol gösteren değerler kitabının adı “AHLÂK” tır. Özetlemek gerekirse: Allah vergisi, doğru yöntemlerle çalışma ve son söz: “AHLÂK”.
Münir bey, Cumhuriyetin ilk yıllarında, kraldan fazla kralcıların sürdürdüğü,Osmanlı ile ilgili her şeyi dışlama , aşağılama modası içerisinde, sanatı, ve, en önemlisi, kişiliğiyle, bir “BAYRAK” gibi, Türk Musıkisinin saygınlığını, dik duruşuyla bu cahillere kabul ettirmiş bir sanatçıdır.O gün ve bu gün, bu sanattan hayatını kazanan tüm “sazende ve hanendelerin ” Münir beyefendiden helâllik dilemeleri gerekir.
Aktaracağım öykü bunun kanıtıdır.
Paşaların paşası, tarihin en yakışıklı devrimcisi, Yaradan’ ın bizlere eşsiz armağanı Mustafa Kemal, Münir babayı pek sever ve dinlemekten mutluluk duyarmış. Bir akşam muhabbetinde, Münir babayla bir eseri birlikte seslendirirlerken, üstad durmuş ve, ” ya siz söyleyin ya da ben söyleyeyim, yanlış okuyorsunuz ” demiş, tahmin edebileceğiniz gibi bir süre küs kalmışlar.
İki yüzlülük ve yağcılığın en üst düzeylerde olduğu bu yıllarda, Münir beyin bu “cesur ve uygar yurttaş ” davranışının çok iyi düşünülmesi ve değerlendirilmesi gerekir sevgili “okuyucu “, bu yazdıklarımı çok iyi düşün ve önünü iyi gör, nasıl bir sanatçı ve ne çapta bir kişiliğin eserini seslendireceksin, tarihî geçmişi içerisinde düşün, sayıları az dahi olsa, gerçek sanat severlere “mahçup olma”.
Yaşadığım iki olayı aktarmak isterim.
Kültür Bakanlığı Devlet korolarında görev yapan bir solist hanımefendi, bir gün bana, bir aracıyla, Münir beyin bir eserinin kendisi tarafından seslendirilmiş bandını, izin vermem için iletmiş. Dinledim, yanlışları tesbit ettim, üstadın el yazmaları ile ve eserin piyasada satılmakta olan üç ayrı Münir baba yorumuyla karşılaştırdım, nota hatalarını, yani fizikî hataları saptadım ve düzeltilmesi ricasıyla geri yolladım. Her zamanki gibi bana küstüler.
İşin önemli yanı bu değil. Mustafa Kemal kurtuluş savaşını örgütlerken,”aman bana kimseler küsmesin ” demedi! Bence en acıklı olan, üst düzey bir kurumda görev yapan bir sanatçının, hocasının, yani eserin bestecisinin bu eseri nasıl seslendirmiş olduğunu dinlemeden, o üç ayrı örneği inceleme zahmetine katlanmadan böyle bir hatayı yapmayı göze alabiliyor olması. Çok yazık.
Gene Devlet korolarından, bu sefer bir solist beyefendi, başka bir eserde, meyandan önce bestelenmiş olan sekiz ölçülük, yalnızca sazların çaldığı bölümü atıp meyan kısmına girmiş. O eserin de piyasada satılan, üstad tarafından seslendirilmiş örneği mevcut. Ulusal değerlerine, üstelik hayatını kazandığı bir sanat dalına ve o dalın bir üstadına bu derece saygısız ve ilkesiz yaklaşan bir anlayışın, uygar, çağdaş ve sanat ahlakına sahip bir yurttaş olabileceği söylenemez.
Her dalda, bu anlayıştaki yurttaşlar topluluğundan, “çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve üzerine çıkmak ” ilkesinin uygulanması beklenemez, bu gün ülkemizin bulunduğu acı durumun özeti bireyin bozulmuş halinde gizlidir.. Biz öğrenciyken, eğer bir Beethoven sonat çalışacaksak, o eseri seslendirmiş olan değişik pianistlerin plaklarını dinlerdik, ulaşabildiğimiz kadarını değerlendirmeye gayret ederdik. Bu hallere nasıl geldik, anlamak mümkün değil.
Ülkemizde telif hakları konusu, mehter marşı süratinde ilerleyen bir kağnı arabası görünümündedir. Radyo yayınları ve televizyonlardan zahmetle toplanabilen ödemeler dışında, konser, gazino, meyhane, gece kulübü, bar gibi, müzik yapılan ve dinlenen binlerce mekândan bir kuruş dahi tahsil edilememektedir.Buralarda program yapan ses sanatçıları, bu işten para kazanırlar ancak, seslendirdikleri besteci ve söz yazarları bir kuruş dahi alamazlar.
Münir baba, sağlığında, kendi ülkesinden bir kuruş telif ücreti almadan öbür aleme gitmiştir. Bu gerçekten yola çıkarak, Münir beyin eserlerinin ticarî meta haline dönüştürülmesi durumunda, işin maddî boyutunu düzenleyecek taleplerimizin olması doğaldır. Bir gün ülkemizde, “umumî helâlar ” dahil, her türlü “kârhane” den telif hakkı tahsili gerçekleştiğinde, eser sahipleri, ön ödeme talebinden vazgeçebilir.
Bu gün dahi, ses sanatçıları, Münir babanın eserlerini, hiç bir telif ödemeden, (radyo ve televizyon dışında) ve istedikleri gibi, yasal olarak bizden izin alma mecburiyetleri olmadan, radyoda, televizyonda, konserlerde, meyhanelerde, barlarda, gece kulüplerinde, aklınıza gelebilecek her yerde seslendirebilirler. Bizim taleplerimiz, ancak, bu eserler “ticari bir meta haline” dönüştüğü zaman gündeme gelir, çünkü bu örnek kalıcı bir örnek olacaktır.
Üstadın eserlerinin ticari bir meta, örneğin CD olarak pazarlanması için gereken izni vermemizin koşulları şunlardır:
*** Bunun için, meslek birliğine yapılacak yasal telif ödemesi dışında, yukarıda yazdıklarımın, ve nedenlerini açıkladıklarımın ışığında, ek bir ödeme yapılması gerekir.
*** Bu koşul sizce uygunsa, yayın evinden, sözleşme örneğini alıp incelemeniz gerekir. Burada, eserin fizikî yapısıyla ilgili taleplerimiz, Münir babanın el yazması ve yorumlarından kaynaklanan, seslendireceğiniz eserin notasının doğru bir örnek olması şartı vardır.
*** Eserin yorumu, yani icra üslubu, Münir beyin bir ömür boyu savunduğu, Osmanlı’ nın soylu kültür birikimiyle, Mustafa Kemal’ in devrimci coşkusunu meczeden bir tavırda olmalıdır. Buna Münir baba ” Konser Üslubu ” derdi. Doğaldır ki, icracı, bu üsluba ters düşmeyecek, eserin ahlakına yakışan “çeşnileri” yorumuna katabilir.
*** Esere eşlik edecek geleneksel sazlarla ilgili taleplerimiz vardır. Ut, kanun, kemençe, tambur, ney, keman, son yıllarında violonsel ve tef ya da bendir gibi.
*** Bu işlemler tamamlandıktan sonra, yapımcı ile varislerin noterde yapacakları sözleşme imzalanır. “Bütün bunları gerçekleştirmeye bir ömür yeter mi?” diyeceksiniz. Eser sahiplerini mağdur etmeyecek yasal önlemler, gelişmiş batı ülkeleri düzeyine geldiğinde bütün bunlara ihtiyaç kalmaz umarım, çünkü toplumsal ahlak, yasaların gerisinde kalırsa, şeytanlıklara daima kapı aralanacaktır.
*** İcracı eğer Türk Musıkisi sanatçısı değilse, o zaman taleplerimize şunlar da eklenecektir: Münir babanın şarkılarını seslendirecek sanatçıdan, değişik klasik bestecilerden seçeceği, bir kâr ya da kârçe, bir ağır semai, ya da bir yürük semai, yahut nakış yürük semai, ve bir besteyi ya da iki şarkıyı seslendirmesi istenecektir. Türk Musıkisi eserlerinin gerektirdiği üslup ve okuyuş disiplininin ne olduğunu bilmeden, Münir beyin popüler bir eserini okumaya kalkmak saygısızlıktır.
Sevgili yarınki okuyucu, devlet bu eserler yozlaşmasın diye yetmiş yıllık bir koruma dönemini hak olarak varislere tanımış. Yirmi yedi yıl tamamlandı, sen nasılsa kırküç yıl sonra bu eserlerin sözlerini ve soylu üslubunu değiştirip, necip reklam sektörümüzün bir kısım üstün ahlaklı! temsilcilerinin de talepleri doğrultusunda, kadın bağı reklamlarında bile istediğin gibi kullanacaksın , bu gidiş onu gösteriyor. Onun için benim bu günkü taleplerimi çok görme. Belki benim bu taleplerim, ince duygu ve düşüncelerimizin yansıması olan Türk Musıkisi ve Halk Müziğimiz konusunda mühürlü olan yüreğinin kilidini sökecektir.
Bütün bu konularda bilgi almak için, Çağdaş Müzik Merkezini arayabilisiniz. Tel: 0212 244 09 79
Birkaç yıl öncesine kadar, bütün bu işlemleri, şarkıyı söyleyecek kişiyi iş yerime davet ederek anlatmaya çalışırdım, hem tanışmış olurum hem de kalbi kırılmaz diye. Ancak onlara işlerimin arasında ayırdığım onca kıymetli zamandan sonra, basına yaptıkları açıklamaları okuduğumda, benim dürüst, duyarlı sanatçı yaklaşımımın nasıl çarpıtıldığını gördüm ve bundan böyle kimseyle görüşmeme kararı aldım.
Sevgili arkadaşlar, bu yazıyı, bu dinlenme günümde, ileriye dönük talepleriniz doğrultusunda, BENİ ARAMAMANIZ İÇİN KALEME ALDIM.
Yasalar, biz varislere belli bir süreyle bu hakları tanıdığı sürece, diğer varisler, bu konuda son sözü bana bıraktığı sürece, ben, Allah’ tan başka hiç kimseye secde etmemiş ve etmeyecek olan kişiliğimle, bu milli değerin eserlerini koruyacağım, keskin bir kılıç gibi.
Bütün bunlar sizleri rahatsız ediyorsa, iktidar partilerine baskı yapıp telif yasalarını değiştirebilirsiniz, ya da diğer varisler aralarında anlaşıp farklı bir yol seçebilirler. Benim yolum budur.
Sevgili müzik severler, sevgili halkımız; bu eserleri sizlere henüz emanet edemiyorum; ulusça, Cumhuriyet ilkeleri ve dinimiz değerlerinin, çarpıtılarak kullanılmasına gösterdiğimiz duyarsızlık benim güven duygularımı yaralıyor.
Manevi değerlerini korumayı bilemeyen yurttaşlar, maddi değerlerini, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini, sınırlarını ve ulusal bütünlüklerini de koruyamazlar. Bunu başaramayıp parçalanmış ve haritadan silinmiş, sığıntı haline dönüşmüş toplumların acı öyküleriyle doludur tarih. Keşke sizlere daha neşeli şeyler yazabilseydim.
Her zamanki sevgi, saygı ve dostluk duygularımla.