Albüm Yazısı – Timur Selçuk 25 Yıl
1992 yılında İstanbul’ da yaptığım bir çalışma. “Dünden bu güne Timur Selçuk” ve “Timur Selçuk 3” çalışmalarının sonuncusu, yani pop müzik döneminin sonu. Zaten 1975 yılında Paris’ ten döndükten sonra üretim olarak hafif müzikle bağlarımı tamamen koparmıştım. Farklı yerlere yönelmek istediğim bir zaman dilimiydi. Daha ziyade “yazı” ağırlıklı bir müzik yaşamı, oda müziği, opera, bale, senfonik müzik, tiyatro ve film müziği gibi. Müzik yönetmeni, aranjör olarak bazı yarışmalarda görev aldım, ancak artık o alanın bir üreteni değildim. 1977 de “İstanbul Oda Orkestrası’nın” kuruluşu ve ilk oda müziğ albümümüz, ( yanılmıyorsam kendi türünde Türkiye’ de çıkmış ilk uzun çalar), 1990 da “Bir Uzay Masalı” operası ve “Yunus Emre” balesi.
*Kırık Kalpler: Cahit Sıtkı Tarancı/ Timur Selçuk
(Sayın Mukadder Sezgin’ e dostlukla)
Sayın Mukadder Sezgin, Paris Türk Turizm bürosu müdürüydü. Münir babanın iki konserini de onun döneminde Paris’te gerçekleştirmiştik. Bir gün bana “Kırık Kalpler” şiirini verdi ve “bunu bir oku, sanki sana göre bir şiir” dedi. Ben de besteledim.
*Ayten’ in Sonu: Ümit Yaşar Oğuzcan/Timur Selçuk
Bu şarkıda Akdeniz lezzetleri ağırlıklıdır. Keyifli bir şarkı, şarkı gibi söylenmemesi, anlatılması lâzım.
Görselliği olan bir orkestrasyon. Ernest Patkolo’ nun keman solosu ve bas gitarda İsmail Soyberk mükemmel. Artık bunları duyamıyorum, hâlbuki bunları yazabilecek ve çalabilecek gençler var, bu topraklar mümbittir.
*Rıhtımda: Ümit Yaşar Oğuzcan/Timur Selçuk
Duygulu bir ayrılık şarkısı, eskilerin anlayacağı cinsten!…
*Fahriye Abla: Ahmet Muhip Dranas/Timur Selçuk
(Sayın Münire Dranas hanımefendiye saygılarımla)
Çocukluğumuzun bu çok güzel ve duygulu şiiri keyifli bir şarkı olmuş. Yaylı sazlar sanki Fahriye abla…
*Kızıma: Faruk Nafiz Çamlıbel/Timur Selçuk
(Kızım Mercan Selçuk için)
Değişik duygular sarmaş dolaş. Armoniler ve orkestrasyon tül gibi, soprano saksafonda Levent Altındağ bir şiir. Okuyuşta, birinci bölümde gevşeyen dinleyici, “neşeli ol” la birlikte, poposuna iğne batırılmışçasına uyarılıyor. Benim en çok sevdiğim şeydir, gevşemeye mütemayil dinleyiciyi sarsmak. Çünkü ben uyku ilacı değilim.
*Son Aşık: Faruk Nafiz Çamlıbel/Timur Selçuk
“İnme” şarkısıyla duygu bağı olan bir müzik. Coşkulu bir duyarlılık, içinde isyan da var. Sarsıcı. Estirdiği fırtınalarla erkek sesine yakışan bir şarkı.
*Ölümü Hatırlatan Kadın: Faruk Nafiz Çamlıbel/Timur Selçuk
Her dinlediğimde beni ters yüz eden bir şarkı. Şiir değil sanki trajik bir tiyatro oyunu. Müzik, orkestrasyon, yerel değil evrensel, yani insana özgü. Kadın solo sesi söyleyen kızım Hazal Selçuk’a, kapakta isimleri yazan bütün değerli müzisyen dostlarıma şükranlarımı sunuyorum. Sanki bir konser icrası, ne kadar inandırıcı, ne kadar duyarlı. Bir stüdyonun dört duvarı arasında böyle bir yorumu gerçekleştirebilmek yürek işi, helâl edin kardeşlerim, gönlünüze sağlık. Kendi okuyuşumu da beğendim, gergin, sarsıcı, dinleyenin ayak parmaklarıyla oynamasına izin vermeyen bir yorum!… “Ü” seslisiyle, tiz nevaya hançer gibi saplanış. Nurlar içinde yat sevgili hocam Saadet İkesus Altan.
*Bir Gün: Ümit Yaşar Oğuzcan/Timur Selçuk
Duygusal bir parça. Düzgün bir orkestrasyon ve öğrencilerimden oluşan bir koro. Ne mutlu bana.
*Gülsün’ ün şarkısı: Oktay Arayıcı/Timur Selçuk (Rümuz Goncagül oyunundan)
(Oktay Arayıcı’ nın anısına)
Bu albümdeki tek “yerli” şarkı. ud ve kanun eşliğinde. Kendi içinde bölümleri olan bir müzik, yani tiyatro müziği. Genel olarak oyun müziklerinin, oyunla birlikte bir anlam taşıdığını düşünürüm. Bazı şarkıları oyundan bağımsız kullandığım da olur, “Ekonomi Bilmecesi”, “Halet Rezakî’ nin şarkısı” gibi.
*Kalamış: Behçet Kemal Çağlar/Münir Nurettin Selçuk
Burada oda orkestrası eşliğinde “bir sesten” söylemişim. “Babamın Şarkılarında”, yerinden ve büyük orkestrayla seslendirdik. Her haliyle güzel bir eser, hele Münir baba’ dan dinlerseniz…
Büyük orkestra eşlikli albümler neden yapılmıyor? Neden şiir bestelenmiyor? Okuyuşlar neden tekdüze? İnsan kumaşı nasıl bu ölçüde değişti? Aileler çocuklarıyla yeterince ilgilenmiyorlar mı? Ahlâk ve duyarlılık, insanı insan yapan değerler, babalar ve özellikle analar tarafından evlatlara aktarılmıyor mu? Devlet zaten eğitim konusunda yıllardır sınıfta kalmış durumda, topu özel kurumlara atıyor. Peki ya aileler?… Hepsi geçim derdinde…
Benim, albüm yazısını hazırlarken dikkatimi çeken, yaşamakta olduğumuz bu duyarsız ortam oldu. Şarkılar yalan söylemezler.
Desenize; önce sular bozuldu, sonra ekmekler, derken kadınlar…en sonunda dil.