Albüm Yazısı – Sosyal Hamiş (Babamın Şarkıları)

Kabaca otuz milyon kişi seçime katılıp oy vermiş, on milyon kişi sandığa gitmemiş,oy verme hakkı kazanan gençlerin büyük bir bölümü kayıtlarını yaptırıp oy kullanmamışlar. Özetle iktidar partisi, seçmenin kabaca yüzde yirmibeş oyuyla meclise girmiş, bu oyların yarısı tepki oyu. Buna “milli irade” demek, bu millete kibarce “SAF” demenin bir başka yoludur.

Ait olduğunuz siyasal mutfak, on yıllar boyunca, Mustafa Kemla’e, ailesine, Cumhuriyet Devrimlerine ve silahlı kuvvetlere en ağır şekilde sövmüş ve sizler buna şu ya da bu nedenle sessiz kalmış kişilersiniz. Sizlere güvenmedim, güvenmiyorum, güvenmeyeceğim. Bütün bunları kin ve nefret duygularıyla söylemiyorum. Sanatçı kalbi böylesi tohumlara kapalıdır.Unutmadım unutmayacağım demek istiyorum.Eşsiz Yaradan’ın ne büyük hikmetidir ki, işbaşına geldiğinizde Avrupa Birliği, Kıbrıs ve Irak gibi önemli konularla karşı karşıya kaldınız ve hala pirincin taşını ayıklamaya çalışıyorsunuz. Atatürk’ün Milli Mücadele’de karşılaştığı imkansızlıkların yüzde biri ölçeğinde yaşadığınız sıkıntılar ve bizlere ulusça yaşattığınız trajikomik durumlar dilerim sizlere Ata’mızın büyüklüğünü kavratmıştır. Yaradan’ın tokadının ne anayasa mahkemesi ne de temyizi vardır. Sizlere ve aranıza karışmış olan tüm fırsatçı bürokrat ve siyasetçilere gerektiği gibi sesini yükseltememiş olan bizler şimdi yaşadığımız bu onur kırıcı günlerde suskunluğumuzun, nankörlüğümüzün faturasını ödüyoruz ve maddi manevi boyutlarıya yıllarca da ödeyeceğiz, inşallah ders alırız.

Kurtuluşumuzu beş yılda bir sandığa gidip ne olduklarını bilmediğimiz siyasetçilere bıraktığımız sürece bize kimse yardım etmeyecektir. Yüce Allah bile, iyiye, güzele, hayırlıya yönelen halklara yardım edeceğini söylüyor. 1946 yılında başlayan çok partili demokrasimizle, giderek daha yoğun bir biçimde cumhuriyetin temel değerlerinden uzaklaştık. Uzun süreli merkez sağ yönetimler bizleri adeta bir Amerikan mandası durumuna düşürdüler. Bu günlerde bunun acısını derinden yaşıyoruz. Amerika’yı neden suçluyoruz ki? Bizim yöneticilerimiz yıllarca söz dinleyen sadık hizmetkar rolü oynamışlarsa, bugün de bizlerden bu rolü oynamamız beklenecektir.

Amerikan halkı saftır, çalışkandır ve çok büyük ölçülerde medyayla yönlendirilebilecek derecede bilgisizdir. Ancak bütün halklar gibi gönülleri güzelliklere açıktır. Yaşadığımız bu sıkıntılı günlerde sorumluluğu kendimizde, suskunluğumuzda arayalım.

Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında “Namaz kılan, Kur’an okuyan Kurtuluş Savaşı’na katılamaz demedi” , göğüs göğüse, “Allah Allah” nidalarıyla çarpışan Mehmetçik’e “Allah adını anmayın bu laikliğe aykırıdır” demedi. İlk meal ve tefsiri o hazırlattı. Peki bizler neden laiklik adına, Yaradan’ın adını yüksek sesle anmaktan çekindik, yaşamını bu rahmetli adı anarak sürdürmek isteyen yurttaşlarımızı dışladık, öbür Türkiye’nin insanı yaptık ve meydanı, dini motifleri politik amaçlara alet eden ve bu yolla halkı kandıran siyasi kalpazanlara bıraktık? Hepimiz sorumluyuz !

Güneydoğu dedik, ayrı bir Türkiye yarattık. Eğitim, bayındırlık, sağlık, iş gibi temel insanlık kavramlarını bu bölgeye adeta sokmadık. Bölgeden yetişmiş sermaye sahibi bile doğduğu yerlere yatırım yapmadı. Türkçe’yi bile öğretemedik ve yurtseverlik bekledik. Yanlışı başkalarında aramayalım, hepimiz sorumluyuz ! Bu kafayla gidersek bu coğrafyayı kaybederiz.

Her iş kolu kendi içerisinde alçakları bilir. Ülkemizden milyarlarca dolar kaçarken sesi çıkmayan, bizleri uyarmayan “sermaye” anlayışına saygı duyulabilir ancak. Türkiye’mizden üç-beş aile, dünyanın en zengin yüz ailesi içerisine girebiliyor ve milyonlarca insanımız açlık sınırı ve onun altında yaşam mücadelesi veriyorsa, bununla övünülmez, bundan ancak utanç duyulur.Bu kadar çok ağzı laf yapan, vatan kurtaran ekonomi profesörüne sahip olan ancak ekonomisi böylesine perişan bir başka ülke var mıdır, bilemem.

Üretmeden tüketen bir toplum olduk. Kendimizden, ailemizden başlayarak, mecbur kalmadıkça yabancı mallara yönelmeyelim. Siyaset, sermaye, bürokrasi, medya ilişkilerini takip etmeye dikkat edelim ve görüşlerimizi bir biçimde açığa çıkaralım. Kendimize yakın bulduğumuz, işimizle ya da görüşlerimizle örtüşen bir yasal kuruluşa katılalım.
Çağdaş bir kuvay-ı milliye ruhuyla yeniden başlamak mecburiyetindeyiz.

Konservatuarlarımızdaki çoksesli müzik eğitimine ulusal kültürümüzü katalım, “Halk Müziğimizi” ve “Türk Musıkisini” gençlerimize aktaralım. Bunun için çeşitli yöntemler oluşturabiliriz. Senfoni, opera kurumlarımız bestecilerimizi sarsarak onlardan yeni ürünler yazmalarını istesinler. Yapılmakta olan yerli müzik festivallerimizin içerisine, özgün eser üretimine yönelik bölümler eklensin, yabancı sanatçıların mamalandığı bir ortam olmaktan çıksın bu festivaller. Sermaye kesiminin özel orkestraları, Cumhuriyet dönemi eserlerini seslendirip kaydedebilirler, bunların notaları basılabilir ve gençler bu örnekleri dinleyip partisyonları inceleyebilirler. Hem vergiden düşersiniz hem de sırat köprüsünde işinize yarar. Bundan yüz yıl sonra da batılı müzisyenler, büyük dedeleri Bach, Beethoven ve Mozart’ın eserlerini bizlerden daha sağlıklı icra edecekler. Müzik sanatında ikinci sınıf olmak istemeyen uluslar bestecilerine üretkenlik kapılarını sonuna kadar açan toplumlardır. Bunlar gerçek anlamda Atatürkçü olmanın yollarıdır. Bana masal anlatmayın.

Türk Silahlı Kuvvetleri Irak konusunda en doğru kararı verecektir, bence çoktan vermiştir bile. Birinci Irak savaşı sırasında ihtirastan gözü dömüş siyasetçilere, şerefli bir komutanın istifa ederek verdiği tarihi ders “Mustafa Kemal” damgası taşır. Onlara her zaman güvendim, güveniyorum ve güvenmeye devam edeceğim. Yabancı askerleri ülkemizde bulundurma ve onlara buradan cephe açma izni verecek olan siyasi iradeye ve yabancı askerlere Atatürk’ün işgal donanmasında söylediği sözlerle seslenecektir Türk halkı:
“GELDİKLERİ GİBİ GİDECEKLER”.

Gün yalnızca müzikten bahsetme günü değildir. Bu çalışmanın hazırlandığı dönemi kendi gözlüğümden yansıtmak istedim. Rahmetli sanatçı Safiye Ayla’nın birlikte verdiğimiz bir konserden sonra söylediği “Ata’mızın vasiyetini yerine getirdin” sözlerinin müzik diliyle kanıtlandığı bir çalışmadır elinizdeki örnekler. Katıldığınız katılmadığınız noktalar olabilir.Ulusal değerlere bağlı ve onların ışığında evrensel olmaya özen gösteren, üretken ve düşündüğünü eşsiz Yaradan’dan başka kimseye secde etmeden yüksek sesle söyleyen yaklaşımımı ve bütün bunların yansıması olan yaşam biçimimi sizlere sundum.

“ Taş çatlasa dört-beş bin satacak bir çalışma için bu kadar maddi manevi zahmete değer mi?” diyeceksiniz, doğrudur.Ancak ben bu çalışmayı böyle bir beklentiyle yapmadım. Bana ailem aracılığıyla armağan edilmiş olan bir yeteneği hamdederek işledim, emanet soluğu ve teni olumlu ürünlere dönüştürmeye gayret ettim. Kısacası bütün bunları topluma karşı duyduğum sorumluluk adına, aldığım soluğu hakedebilme adına yaptım. Yoksa sanat çölü olan bu ülkede, başka hiçbir güç beni bu güne kadar ayakta tutamazdı. Yukarıda söylediğim gibi, ben helal ettim.

Çağdaş, uygar , demokrat bir aydın olmanın ilk mertebesi düşünce, ifade, inanç ve örgütlenme özgürlüklerinden yana olmaktır. Doğru. Aydın olmanın son mertebesi ise müzikten anlamaktır.

Sevgili müzikseverler, sağlıcakla kalın. Allah’ın bizlere en büyük armağanı olan Ahlak ışığındaki aklınıza emanet olun. Çünkü ahlaksız akıl atomu parçalar, sonra Hiroşima’yla Nagazaki’nin tepesine bırakır.

22 inci ölüm yıldönümünde üstad Münir Nurettin Selçuk’a rahmet şükran ve saygıyla.

(*Bu yazı 24 Şubat 2003 günü tamamlandı. Etiler, İstanbul)